
Yağmur
Yayın Tarihi 15 Ocak 2019
Hakkı Ülkü Kaleminden
İnternet bilgilerine göre Yağmur adını taşıyan yaklaşık 25 bin kişi bulunmaktaymış.
Malumunuz üzere gökten damlalar halinde düşen suya diyoruz yağmur.
Hafif ve ince yağan yağmura çilenti, birdenbire başlayan ve genellikle de kısa süren şiddetli yağmura sağanak, kısa süreli ve az yağan yağmura sepken denildiğini biliyoruz.
Bilimsel anlamda da en az 6 saat süren yağışlara sürekli yağmur diyoruz.
Baran, bereket, rahmet ve yağar olarak da biliniyor yağmur. Yanılmıyorsam en çok da ' rahmet' deniliyor.
Ben, bir süre Paris'te bulundum. Saatlerce, günlerce yağmurun yağdığına tanık oldum. Zengin bitki örtüsü ve nehirlerin- göllerin bolluğu Avrupa kıtasının çok yağmur almasına neden oluyor. Avrupa kıtasının yeşilliği de bundan !
Onca yağmura karşın Paris'in bir günden bir güne ne Altındağ ne Kemeraltı ne de Mavişehir'e benzediğine tanık oldum. Paris'in altında bir başka Paris'in olduğunu orada yaşayarak öğrendim. Çok güçlü bir altyapısı olan Paris'e sağanak yağmur diş geçiremiyor. Göl, gölet manzaralarına hiç rastlanmıyor.
Geçtiğimiz hafta sonuna doğru başlayan sağanak yağmur, İzmir'in bazı semtlerini Venedik'e çevirdi. Daha önce de Ankara böylesi manzaralara tanık olmuştu. Suların içinde yüzen taksi, dolmuş manzaraları günlerce televizyon ekranlarına yansımıştı.
Sağanak yağmur yağmaya görsün... Evler, işyerleri, verimli tarım arazileri sular altında kalıyor. Oysa bu yağmurların iki katı Londra'ya, Paris'e, Moskova gibi Batı kentlerine de yağıyor. Ama sala, tekneye ve bota binmiş insan manzaralarına rastladığımız olmuyor.
İster istemez Che'nin bir sözü geliyor aklıma. Ne diyor o ünlü Che: '' Yağmur komünisttir. Çünkü herkese eşit yağar. Rüzgâr ise kapitalist. Zayıf olanı yıkar. ''
Yağmur, gecekonduların bulunduğu bölgelerle İzmirli varsılların oturduğu prestijli bölgeleri birbirinden ayırmadı. Göztepe, Çamdibi, Mavişehir ve daha başka semtlerin tamamı sular altında kaldı.
İnsanoğlu değil ama doğa eşitlikçi olsa gerek. Evlerimize, işyerlerimize giren kirli suları boşaltmanın dışında bir şeyler yapamadık. Doğaya karşı bir yenilgi daha aldık.
Peki... Bu hep böyle mi olacak ?
Yapacağımız hiç mi bir şey yok ? Var elbette !
O nedir diye soracak olursanız, belediye başkanlığı yapmış biri olarak hemen yanıt vereyim: Birilerini suçlamak yerine göle dönmüş İzmir'in neden yağmura teslim olduğunu düşünmek, çözüm yolları bulmak... Bunun için de neden niçin sorularının yanıtlarını aramak...
Depremde yıkılıveren binaların sorumlusu olarak müteahhitten hesap soranlar, malzemesi eksik olduğu için çöken binalara izin veren sorumlu kamu görevlilerinden de hesap sorabilmeyi öğrendiği zaman bilelim ki daha az facia yaşamış olacağız. Kısaca, yurttaşlık bilinciyle çözeceğiz sorunları. Sular kesildi, sokağımız göle döndü diye sızlanmak yerine aklımızın sesine kulak vererek çözümler bulmaya çalışacağız. Kanalizasyon veya diğer su giderleri için belli aralıklarla açılan, genellikle içinde gelen ya da giden akıntının yönünü değiştiren veya kotunu- ani düşüş/ çıkış yapmasını sağlayan, çoğunlukla silindirik ya da dikdörtgen olarak açılan ve tıkanmalar sırasında müdahale edebilecek olduğumuz yeraltı boşluklarına rögar diyoruz. O rögarların her türlü çöp ve atık malzemeyle tıkandığını ya da tıkanabileceğini bilmemize karşın rögara kağıt, ambalaj, izmarit vs. atan sadece o kentin belediye başkanı mıdır da öncelikle başkanlara fatura çıkartılmaktadır ?
Çöpleri rögarlara atmamak biz yurttaşların işiyse, yağmur mevsimi öncesi o rögarların temizliğini yapmak da belediyelerin işidir. Özetle... Yağmurun göle çevirdiği kentimizin parklarına, bahçelerine, yollarına yaşlı büyüklerimize / savunmasız çocuklarımıza baktığımız gibi bakacağız. Onların bakımını, temizliğini de sadece belediyecilere bırakmayacağız. Öncelikle çevremizi, doğayı ve kentimizi kirletmeyeceğiz.
Her yağmurdan çıkaracağımız dersler olmalı aslında. Baraj, yol ve konut yapmak adına kesilen ağaçlar ve katledilen doğa, sanki kulağımızı çekiyor gibi. Öfkesini kusuyor gibi. Yağmurun hiç mi hiç suçu yok bunda ! O, herkese eşit yağmakta. Terliksi hayvanın üremesine, Mars'ta yaşamın olup olmadığına , 6 yaşındaki kız çocuklarının evlenip evlenmeyeceğine kafa yorup fetva verenler, keşke biraz da doğanın korunmasına kafa yorsalar...
Sular altında kalsak da, zarar görmüş olsak da çilentiyi, sağanağı seviyorum ben.
Mustafa Müslümoğlu
Hakkı Ülkü
Anıl Talat Eryontuk
Nur Yılmaz
Halime Erdoğan