Bilindiği gibi oruç, belli bir süre, Allah için aç kalınarak yapılan bir ibadettir. Bedensel yapılan bu ibadet, tarih boyunca yaşayan kavim ve kabilelerde hep görülen bir ibadet olmuştur. Tabi ki oruç ibadeti kavim ve kabilelerde, farklı farklı şekillerde, farklı farklı tarzlarda görülmüştür. Tutma şeklinde de farklılıklar vardır. Bazılarında 24 saat aç kalma süresi varken, bazılarında aç kalma süresinin, gün boyu olarak tutulduğu tespit edilmiştir. Bazılarında da orucun, belirli gıdaları yememe şeklinde tutulduğu görülürken, yine bazılarında da, sadece din adamlarının tuttuğuna şahit olunmuştur. Yani her din ve her kavim, oruç ibadetini kendi inanç sistemine göre ayarlamıştır.
İslâm Dini'nde oruç, tarih boyunca görülen oruçlardan çok farklıdır. Bir kere her Müslüman üzerine farz olan bir ibadettir ve yine bilindiği gibi, İslam’ın beş şartından da birisidir. Orucun, tutma zamanı da sabahtan akşama gibi bir zamanla sınırlıdır.
Bizim üzerinde duracağımız, oruç tutmakla mükellef olanlar kimlerdir? Mükellef olmayanlar kimlerdir? Kişi oruçlu iken dikkat edeceği şeyler nelerdir? Orucu bozan haller nelerdir? Orucun tarihçesi nedir? Gibi soruların cevaplandırılması olacaktır. Tabi ki oruç ibadetini yerine getiren Müslüman’ın kazancının ne olacağı konusu üzerinde de durulacaktır.
ORUÇ TUTACAK KİMSELER, ORUÇ İLE MÜKELLEF OLMAYANLAR:
C. Allah Bakara Suresi'nin 183. Ayetinde: “Ey iman edenler! Oruç sizden evvel gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” buyrularak orucun farz olan bir ibadet olduğunu bildirmiştir. Yine Bakara Suresi’nin 185. Ayetinde de: “Sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun” emri verilmiştir. Bu emirlere göre, Ramazan ayına ulaşan bir Müslüman farz olan bu ibadeti tutmakla mükellef sayılmaktadır.
Ancak oruç, herkese farz olan, herkesin tutması gereken bir ibadet değildir. Oruç ibadeti şu kişilere farz kılınmıştır:
Müslüman olacak.
Rüşdüne ermiş olacak.
Sıhhati yerinde olacak.
Mukim olacak. (Yolcu durumunda olmayacak.)
Ramazan ayına ulaşmış olacak.
Demek ki oruç, zikredilen bu kişiler üzerine farzdır. Yani bu durumdaki Müminler Oruç ibadeti ile mükelleftir.
ORUÇ İBADETİNDEN MÜKELLEF OLMAYANLAR:
Sıhhati yerinde olmayanlar. Gücü ve kuvveti, oruç tutmaya yetmeyenler. Yani ileri derecede açlık ve susuzluk çekenlerle, oruç tuttuğunda sağlığını önemli ölçüde kaybedecek olanlar.
Hamile olanlar, çocuk emzirenler, hayız hâli olanlar.
Yaşlı olup da sıhhati elvermeyenler.
Çok zor şartları olan ağır işlerde çalışanlar. Bu durumda olup da, oruç nedeniyle verimli çalışamayacak hale düşerek işinden olacak olanlar.
Müslüman kişi bütün bu istisna durumlara rağmen eğer yine de orucunu tutmak isterse tabi ki onun da Allah katındaki ecri ona göre yüksek olacaktır. Bunun da zikredilmesinde fayda vardır.
Ayrıca oruç tutmasına engel olan şartlar ortadan kalktığında da mesela gebelik hâli kalktığında, ya da hayız hâli kalktığında tutamadığı günlerin yerine tutması gerekir.
MAZERETLERİ NEDENİYLE ORUCUNU TUTAMAYAN KİŞİ NE YAPACAKTIR?
Saydığımız oruç tutmaya engel bu hâllerin ortadan kalkması mümkün değilse kişi ne yapacaktır? Bir de ona bakmamız gerekiyor. Böyle hallerde yapılacak tek şey, oruç tutulamayan her gün için belirlenen ölçüler içinde kalınarak fidye verilmesi olacaktır. Gerçekten yukarıda saydığımız bu haller kişi üzerinde varsa, kişi fidye vererek bu ibadeti yapmış sayılır. Örnek verirsek her halde daha iyi anlaşılacaktır.
Mesela yaşlıdır. Artık onun gençlik haline dönmesi mümkün değildir. Ya da hastadır, hastalığı da geçmeyen cinsten bir hastalıktır. Veyahut da vücut yapısı itibarı ile çok zayıf da, yemeden, içmeden duramayacak ise yani yememesi, içmemesi ona sağlığını kaybettirecekseo takdirde, kişinin fidye vermesi yeterli olacaktır. İslamiyet’te sağlığa ibadetten önce yer verilir.
Kuran’da, bu durumdaki kişilerin tutamadığı günler yerine bir fakiri doyuracak kadar fidye vermesi mecburiyeti getirilmektedir. Eğer kişi orucu tutamayacak durumda ise fidye vermek suretiyle bu oruç borcunu eda edebilecektir. Bakara Suresi 184. Ayetinde de bu konu ile ilgili şu bilgi veriliyor: “Sizden her kim, hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) Oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyurumu kadar fidye gerekir.”
(Bakara-184)
Görüldüğü gibi Kuran-i Kerim’de de bu istisna durumlar hakkında bilgi verilmekte ve Orucu tutamayacak durumda olanlara fidye verme yolu, bir çare olarak gösterilmektedir.
ORUÇ İBADETİNİN FARZ KILINDIĞI TARİH NEDİR?
İlk insan, ilk peygamberle birlikte oruç ibadetinin yapılmaya başlandığı anlaşılmaktadır. Müslümanlara ise Hicri 2. yılında farz kılınmıştır. Bakara Suresi'nin 183. Ayetinde farz kılınışı şöyle açıklanıyor: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç, size de farz kılınmıştır. (Bakara-183) Aynı surenin 184. Ayetinde de: “(Ancak) Sayılı günler olarak farz kılınmıştır.” buyrularak Orucun sayılı günlerden ibaret olduğu bilgisi de verilmiştir. Aynı surenin 185. Ayetin de ise: “Bu sayılı günlerden ibaret olan orucun tamamlanması istenilmekte ve oruç gibi bir ibadetin yerine getirilmesi, O’nu anmak, O’na şükretmek olacağından, C. Allah’ın da o kişiyi, zorluklardan kurtararak, hayatını kolaylaştıracağı bildirilmektedir.”
Ayet-i kerimelerden de anlaşıldığı gibi orucun, daha önceki kavimlerde olduğu gibi Müslümanlara da farz kılındığı, bu ibadetin de hicretin ikinci yılında Müslümanların yaşamına girdiği anlaşılmaktadır. Oruç ibadetinin de, bunca nimeti veren C. Allah’a karşı bir şükür olduğu ve yine bu ibadetin, insanları doğruya sevk amacı taşıdığı ve sevabının da Allah katında olduğu bildirilmektedir.
ORUCUN ŞARTLARI:
Elbette ki her şeyin, her ibadetin bir şartı da olacaktır. Oruç ibadetinin de tabi ki şartları vardır. Bakara Suresi 187.Ayetinde belirtildiği gibi oruç:“Sabahın beyaz ipliği (Aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için. Sonra akşama kadar orucu tamamlayın” (Bakara-187) emri gereği, oruç, kalkılan sahurdan başlayarak akşam güneş batıncaya kadar hiçbir şey yiyip içmeden ve orucu bozacak cinsel ilişki gibi her türlü davranış türlerinden kaçınarak tutulur. Orucun birinci şartı budur.
Bu süre içinde tutulacak orucun ikinci şartı da Niyet etmektir. Niyet sahura kalkıldığında yapılabileceği gibi unutuldu ise, öğle vaktine bir saat kalıncaya kadar da yapılabilir.
KAZA İLE BOZULAN ORUÇLAR VE TELAFİ ŞEKİLLERİ:
Oruca başlayan kişiler, zaman zaman orucla ilgili hatalar yapabilmektedir. Farkında olmadan yemek içmek gibi. İnsanın aklına bu durumda ne olacak diye bir soru gelebilir. İslâmiyet’te amaç anlamına gelen niyet diye bir anlayış, anahtar durumunda olan bir düşünüş vardır. Daha doğrusu kural haline getirilmiş bir anlayış vardır. Bu sebeple sadece oruç olayında değil hemen hemen İslâmiyet’le ilgili bütün konularda kişinin niyet ve amacının ne olduğu aranır. Eğer amaç ya da niyet kötü değilse, bir kasıt, bir kötü niyet yoksa bütün bu tür hataların bir çözümü de vardır. O tür hatalara çözüm de getirilmiştir.
Kişi oruçlu iken diyelim ki farkında olmadan yer ya da içerse, fark ettiği anda yemeyi içmeyi bırakıp tükürecek ve ağzını yıkayarak orucuna devam edecektir. Eğer bu hata içine sinmiyorsa, Ramazan ayı sonrasında o günün yerine bir gün oruç da tutarak hatanın telafisini içine sindirecek hâle getirebilecektir.
ORUÇ AÇMA DA SEVAP OLAN USÜL NEDİR?
1) Akşama kadar Allah için aç kalan Müslüman’ın vakti geldiğinde “Orucunu açmakta acele etmesi” peygamberimiz tarafından istenmektedir. Örnek verirsek, akşam namazının, iftar edildikten sonra kılınmasının daha eftal görülmesi, bunu gösterir. Allah-ü Âlem bu daha sevap olma hâlini doğuran birinci sebep, Allah’ın emrinin öyle olmasıdır. İkinci önemli sebep, Peygamberimizin iftar açılmasında acele edilmesini istemesidir. Diğer önemli bir sebep de, Allah için aç kalan bir Müslüman’ın, aç kalma süresini uzatarak, orucunun ona eziyet verici olmasına sebep verilmemesidir.
Demek ki orucun açılmasında acele edilmesi, daha sevaptır.
2) İkinci anlaşılması gereken bir konu da, iftarın bir hurma ile veya bir bardak su ile ya da bir bardak süt ile açılması daha sevap getirici olmasıdır. Bu konuya açıklık getiren Sevgili Peygamberimizin Hadis-i Şerifidir. Bu Hadis’in de Peygamberimiz, “Kuru bir hurma ile veya bir yudum su ile ya da bir yudum süt ile iftar açılmasının daha eftaldir” buyurması bunu gösterir.
Bu duruma göre oruçlu olan bir kişi, orucunu açmakta acele edecek ve bir hurma ile ya da bir yudum su ile ve yahut da bir yudum süt ile iftarın yapacaktır. Daha makbul olan iftar açma şekli budur. Elbette ki Allah’ın rızasını kazanmak isteyen, peygamberimizin de şefatına nail olmak isteyen bir Müslüman bunlara uyacaktır
ORUCUN TARİHÇESİ:
Oruç ibadeti tarihte hemen hemen her kavimde görülen bir ibadet şeklidir. Değişik şekil ve tarzlarda da olsa dediğimiz gibi çoğu millet ve kavimlerde oruç görülüyor. Kuran-i Kerim’den de bunu öğreniyoruz. Kitabımıza göre oruç, sadece Müslümanların yaptığı bir ibadet değildir. Bakara Suresi 183. Ayetinde: “Ey iman edenler! Oruç, sizden evvel gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılınmıştır” (Bakara-183) buyuran C. Allah orucun, İslâmiyet’ten önceki bazı ümmetlere de farz kılındığını ve orucun o ümmetler tarafından da tutulan bir ibadet olduğunu bildirmektedir.
Kuran’daki bu haber üzerine yaptığımız araştırma sonunda da, Mekke Şehri’nde, Hanif ismi verilen, İbrahim Peygamberin Şeriatı üzerindeki bazı Arapların, namaz ve oruç ibadetlerini İslamiyet’ten önce de yaptıkları anlaşılmaktadır. Demek ki hem oruç hem de namaz ibadeti, İslâm Dini'nin doğmasından önce Araplar tarafından da bilinen ibadetlerdendir.
Oruç ibadetinin, MÖ. 2000 yıllarında bile var olduğu görülür. Brahmanizm Dini'nin bazı mezheplerinde, Budist’lerde de, Zerdüşt dininde de yine oruç ibadetinin olduğu görülüyor. Ancak bu dinlerde tutulan orucu, daha çok rahiplerin tuttukları ve nefsin terbiyesi için tutulduğu ve topluluğa yayılan bir ibadet şekli olmadığı da anlaşılıyor.
Dinler tarihine baktığımızda, Hz. Yahya Peygamber zamanında bile, Yahya peygamberin ümmetinin oruç tuttuğu görülüyor. Yani oruç ibadeti, Müslümanlıktan önce de kavim ve kabilelerde var olan bir ibadettir.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.