Bir başka Avrupa ülkesiyiz...
Bir başka tatil beldesiyiz...
“Biz” bir başka ülkeyiz...
Yok canım, nerde ise küçük “Amerika” gibi olduk.
Bir hava, bir düzen, bir serkeşlik, bir ayrışma, bir gösteriş.
Bir tüketim, bir obezlik, bir maddiyat.
Oysa ki ‘Batı’nın düzeni bu mu?
Hayır...
Bu uzakların düzeni.
İnsan haklarında batıya göre ne konumdayız? İleride miyiz?
Hayır...
Ancak çiğnenen “insan haklarında” “uzaklar”a eş değeriz. O açık ara önde tartışılan “liderleri” ile.
*
Avrupa’da yaşayan kent sakinlerinin haklarını biliyor musunuz peki?
Önce güvenlik, kirletilmemiş çevre, doğasının korunduğu, havasının kirletilmediği beldeler, haklarıdır. Yeterli istihdam olanaklarının yaratılması temel haklarıdır.
Ekonomik kalkınma keza. Ve konut. Yeterli konut sağlanması, dolaşım hakları ve beden ve ruh sağlığının korunmasına yardımcı çevre koşulların sağlanması haklarıdır. Spor ve dinlence yerleri haklarıdır. Özel sektörün kapattığı yerler değildir.
Kültür haklarıdır.
Kaliteli fiziksel çevre, doğal kaynaklar önemlidir.
Hizmetler,belediyeler arası işbirlikler önemlidir.
Ve en önemlisi de kişisel bütünlükler ile eşitlik ilkesidir.
Şimdi bunların ülkemizde yüzde kaçının tam yapılabildiğine bir bakın ve böbürlenmeyi bırakın.
Ve “uzaklara” baktığınızda “eşitlik ilkesi” dahi bizdeki gibi yerle bir oldu.
Maalesef sınıra konulan“duvarlar”ile daha da yerle bir edilecek.
*
İşin garibi kendilerinin bu tuhaf durumunu görmeyen, göremeyen topluluklar içinde komik düzende yerimizi aldı insanlık ve biz.
Sanırım ‘emperyalist düzen’ içinde sıkışıp kalmanın fark edilmesi hayli zaman alacak.
Bu süreç içinde her türlü duygudan uzaklaşıp içi boş kelimeler ve düzen ile avunulacak.
Ve bu beni son derece üzüyor.
*
Biliyorum biraz tuhaf ancak hazırlıklı olun ki, gelecek şekilli.
Şekillendirilen yaşam tarzı içinde yerimiz belli.
Hedefsiz, boş, elde modern telefon ve kredi kartı ile büyüdüğünü sanmak aldatmacası ile belirlenen bir yer.
Fakat tuhaf olan da bu ya; bu tip insanların etrafımızda yığınlarca olması.
Sağa bakın dolu.
Sola bakın dolu.
*
Can alıcı nokta ise özümüze her an yabancılaşmamız.
Ve bu yabancılıktan doğan uzaklaşmamız, özentilerimiz.
Avunmalarımız.
Uyutulmamız. Hatta teknoloji, alışveriş merkezleri, diziler ve yarışmalar ile uyutulmamız.
Uyutulmamızın asıl nedeni ise kişilerin rollerini hayatın içinde bulamadan ilerlemesi.
Bir rol karmaşası içinde sürünüp gidiyoruz yıllardır.
*
Ülkenin yangın yeri durumu içinde, bencilliğin en büyüğü bunu daha da körüklemektir.
Biz ne zaman bencil insanlar topluluğu olduk?
Ne zaman önemsemez, umursamaz ve her şeyi kötüler birileri olduk?
Ne zamandır kendimizi unuttuk?
Silkelendiğimizde gerçek bir ülke olmanın onurunu yaşayacağız inşallah.
Umudum büyüktür.
*
İçinizi kirletmeyin, içi boş kavramlar yerine içi dolu özümüzü getirelim diye söylenip duruyoruz, ancak gören de dinleyen de yok.
Biz toplum olarak yalan söylemek, şiddet, taciz,ayrıştırma, dolandırıcılık gibi erdemsizlikleri ne zaman önder edindik?
Şu an bizler maalesef insanlık adına hiç bir erdemi tam manasıyla yapamıyoruz.
İyi erdemleri, güzellikleri, dolandırıcılıktan uzak, para odaksız yaşamı tercih ettiğinizde incitmemenin de anlamı ortaya çıkmış olacak aslında.
İşte o zamanda ülkemizde ki insanlık “mahlûk” olmaktan çıkıp gerçek “insan” olacak.
İşte o zaman gerçek onur ve erdem ile “insancık” tüm dünya da “insan”a dönüşecek...
Dip notlar;
Ağzımız bozuk...
‘Kafamı bozma, zaten ağzım bozuk’ diyenleri çok duymuşsunuzdur.
İşyerinde aynı, okulda aynı, evde aynı.
Birkaç kişi biraraya gelip de konuşulan şu sıralar sadece bu ‘kafam bozuk’ durumu.
Ardından da gelen ağız bozukluğu. Küfreden toplumda her kesim, ayrılıklarını, öfkelerini birbirine küfürle belirtir oldu. Havada uçuşan küfürler kızgınlık, öfke, bencillik, dilsel şiddet ve deşarj yolu. Deşarj olmak için küfürlerin siyasete yapılanı mı ararsınız, öğretmene, eşe,çocuğa, ekonomik düzene mi ararsınız diz boyu. Trafikte öndeki araba da nasibini alır küfürden, iş yerinizde ki müdürünüzde. Sessiz de yapılır sesli de. Hatta yeri gelir de pili biten saatinize verir de verirştirirsiniz.
Velhasıl her şeye, her duruma, her kişiye küfredebilirsiniz kafanız bozulduğunda. Kafan bozuksa ağzın da bozuktur egemen olur deşarj yolunda sizde.
Etrafıma bir baktım da meclisinden, milletine kim ne dersin ağzı bozuk toplum olduk çıktık son günlerde.
Hatta şöyle söyleyebilirim ki, gün yüzü görmemiş küfürler sıralanır içinizde de gün yüzüne çıkarttıklarınızla yetinmek zorunda kalırsınız. Yetmez deşarjınıza.
Ürkütüyor mu bu? Evet ürkütüyor.
Sosyologlar bu durumun cevabını iyi verir. Bizim bildiğimiz “kafamız bozuk ağzımız bozuk” durumudur.
Coğrafi bölgeden mi, havasından mı, suyundan mı?
Bilemem. Ancak toplum olarak bu küfüre yatkınlık cümlemizi kuşattı ve muhakkak bir küfür öğesi cümlenin arasına serpiştirilir oldu.
Hadi bakalım hayırlısı...
Bir hikâye...
İki arkadaşın çölde yürür iken yolculuğun bir noktasında bir münakaşa olur ve biri diğerine tokat atar. Tokadı yiyenin canı acır ama bir şey söylemeden kuma söyle yazar:
"Bugün en iyi arkadaşım beni tokatladı".
Bir vahaya gelene kadar yürümeye devam ederler ve suya girmeye karar verirler. Tokadı yiyen bataklığa saplanır ve boğulmaya başlar ama arkadaşı kurtarır. Yari boğulmadan kurtulduktan sonra bir tasa söyle yazar: "Bugün en iyi arkadaşım hayatımı kurtardı".
Tokadı atan ve hayat kurtaran sorar :
"Canını acıttığımda kuma yazdın neden şimdi taşa?"
Diğeri cevaplar : "Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı silebilsin ama biri bizim için iyi bir şey yaparsa taşa kazımalıyız ki hiçbir rüzgar silemesin”.
Mutlu kalın...
Fıkra;
Nasrettin Hoca bir gün misafirliğe gitmiş. Ev sahipleri de yemek yemişler. Hoca yemek yedi sandıklarından ona yemek getirmemişler. O da sıkılmış, bir şey söyleyememiş. Konuşulmuş, görüşülmüş, şerbetler içilmiş.
Hocayı öbür odaya götürüp yatağını göstermişler. "Allah rahatlık versin" deyip gitmişler.
Hoca, aç karnına bir türlü uyuyamamış. Sağa dönmüş, sola dönmüş, yok.
Kalkıp ev sahiplerinin odasına gitmiş, kapıyı çalmış. "Hayrola Hocam ne var" demişler.
Hoca demiş ki:
- Efendim, yumuşak bir yatak yapmışsınız, rahatım kaçtı, uyuyamadım. Bilirsiniz, biz fukaralıktan yetişmiş adamlarız. Siz bana bir kül pidesi verin de yarısını yatak, yarısını yorgan yapayım, mışıl mışıl uyuyayım.
Günün sözü;
Yeşillerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat akıllardan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir... Mevlana...
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.