Takdir tabi ki Allah’ın yazgısıdır. Bir bakıma takdir, alın yazısı demektir. Bir Müslüman, başına gelen her şeyin Allah’tan olduğuna inanır. Ve o başına gelene, Allah’ın takdiri olarak bakar.
Takdir tabi ki Allah’ ın yazgısıdır. Bir bakıma takdir, alın yazısı demektir. Bir Müslüman, başına gelen her şeyin Allah’tan olduğuna inanır. Ve o başına gelene, Allah’ın takdiri olarak bakar. Çünkü imanın 6 şartını ihtiva eden Amentü duasında, “Hayır ve Şerrin, kaza ve kaderin Allah’tan olduğunainanma” vardır. Kuran’daki “Bir insana gelen iyilik de kötülük de hayır ve şer de Allah’tandır.” (Nisa-78) bilgisi bunu anlatır. Ama Kuran’daki bu bilgilendirme de, insanın başına gelen her hayır ve şerrin Allah’ın takdiri olduğunu, Allah’ın öyle istediği için o hayır ve şerlerin insanın başına geldiğini anlatmaz. İnsanın başına gelen bu hayır ve şerlerin C. Hakkın kader kitabında yazılı olduğunu, O’nun bilgisi dahilinde olduğunu anlatır. Yoksa kişinin yaptığı hatalardan, tedbirsizlikten dolayı başına gelen her şeyi Allah’tan bilmek doğru olamaz.. Çünkü C.Allah Kuran’da, “Ben ne yapabilirim, takdir böyleymiş. Benim suçum yok, Allah öyle takdir etmiş” diyerek, insanın sorumluluktan kaçmasını kesinlikle istemez ve böyle bir düşünceyi de yanlış bulur. Kuran kişinin, “ Hangi yanlışı yaptım ki, hangi tedbiri almadım ki bu iş başıma geldi. Bu beladan nasıl kurtulabilirim diye düşünmesini ve çıkış yolu aramasını ister.” Yoksa kişinin oturduğu yerden, dünyaya küsüp darılarak sorumluluktan kaçmasını asla istemez.
Kuran’ ın özü bu düşünceyi kapsar. Bu fikirden hareket ederek takdirin ne olduğuna bakarsak, takdirin Yüce Mevlamız tarafından çok belirli konularda olduğunu ve insanın hareketlerinde, eylem ve işlemlerinde, çok büyük oranda özgür olduğunu anlarız. Yoksa C. Allah kendi takdirinden dolayı insanları sorumlu tutmaz.
HALKIMIZA TAKDİR KONUSUNDA
DOĞRU BİLİNEREK ANLATILAN YANLIŞLAR
Bu konuda İslam âleminde yanlış bazı yorumlar, yanlış bazı inanışlar vardır. Bu tür yanlış inanışlar biraz da İslam uleması arasında insanın hemen hemen her eylem ve işleminin Allah’tan olduğuna, yani her şeyin bir takdir olduğuna inanarak, insanları o yönde yönlendirmeleri sebebiyle olmaktadır. Aslında, Allah-ü Teala insanların her şeyine karışmaz. Çünkü Allah, kişiye akıl, fikir vermiş, cüz’i irade dediğimiz bir kendi kendine karar verme gücü de vermiştir. Öyle olunca da tabi ki insanı eylem ve işlemlerinden dolayı sorumlu tutar. Kuran’dan da bunun böyle olduğunu anlıyoruz . Şura Suresi 30. ayetin de (Size isabet eden sıkıntı ve musibetler kendi elinizle yaptığınız (Yanlışlar) yüzündendir) buyrulması bu sebepledir.
Demek ki kişinin annesinin babasının kim olacağı, yarın ne ile karşılaşacağı, nerede ve nasıl öleceği kıyametin ne zaman kopacağı gibi çok sınırlı konular dışında her şeyi yapan, insanın kendisidir. Başına gelen her şey, kendi yaptıkları, kendi hataları ve tedbirsizlikleri yüzündendir. Ayet bunu anlatıyor. Yine mesela Kehf Suresi 29. ayetinde Allah-ü Teâla’nın “Artık dileyen iman etsin, dileyen de inkâr etsin” buyurması da bize bunu anlatır. Ayette iman da, inkar da kişinin takdirine bırakılmaktadır, tabi burada anlatılmak istenen, iyilikle ya da kötülükle ilgili her şeyin yapılmasının, tamamen kişinin kendi iradesine bırakıldığının anlatılmasıdır.
TAKDİRİN DEĞİŞEBİLECEĞİNE DAİR AYETLER VE HADİSLER
Kuran’da bu konu ile ilgili Ayet-i Kerimeler yanı sıra peygamberimizin de pek çok Hadis-i Şerifleri vardır. Bunlardan bazılarına bakarsak inanıyoruz ki konu daha iyi anlaşılacaktır. Secde Suresi 17. ayetinde kişinin yaptığı iyilik, hayır, hasenat karşılığında o kişi için C. Allah’ın katında ne mükâfatlar, ne mutluluklar saklandığını hiç kimsenin bilemeyeceği zikri yer alır. Bu ayetinde C. Allah’ın, “Kulumun bu yaptığı iyiliklere karşılık, onlar için katımda ne mutlulukların saklandığını hiç kimse bilemez.” Buyurması, müfessirlerimiz tarafından ölüm takdirinin bile değişebileceğinin, Allah-ü Teâla’nın o kişiye daha uzun ömrün verileceğinin müjdesi olarak yorumlanır. Yine Bakara Suresi 262. ve 264. ayetlerinde, “Mallarından, fakirlere,onları kırmadan, başa kalkmadan yardım eden, iyilik yapan, sadaka veren kimselere Allah’ın has mükafatlarının olduğu ve bu mükâfatlardan birisinin de ölüm takdirinin bile değişmesi olduğu” müfessirlerce anlatılmaktadır.
Ancak yukar ıda da ilettiğimiz gibi, takdirin ya da kaderin değişebilmesi için peygamberimizin ifadesine göre kişinin dua, sadaka, sıla-i rahim, iyilik yapma gibi, Allah’ın kabul edeceği bir hayırlı işi yapması gerekiyor. Takdirin değişmesi, bu şartların yerine gelmesine yani C. Allah’ın hoşnut olacağı bir hayırlı bir işin ifası gerekiyor. Hadislerde de bu anlayışı görürüz. Hadislerden de bir kaç örnek verirsek her halde daha iyi anlaşılacaktır:
1) “Sadaka ömrü uzatır, belaları defeder.” (Taberani)
2) “Sadakayı Allah için verin. Umulur ki, ömrünüz madde olarak uzar.” (Buhari)
3) “Kaza-i Muallakı hiçbir şey değiştiremez. Yalnızca dua değiştirir.Ve İnsan ömrünü yalnız iyilik yapımı artırır.” (Müslim)
4) “Kim rızkının bol olmasını, ömrünün uzamasını isterse, sıla-i rahim yapsın.” (Hz.Enes)
Enes B. Malikten rivayet olundu ğuna göre, Peygamberimiz , Sıla-i Rahmin ömrün uzaması ve rızkın bol olması açısından kaderin değişebileceğini bildirmiştir. Bütün her şeyi yaratan ve bir ölçü içinde düzenleyen o olduğu için dilerse ilmi ilahisiyle her şeyi siler ve her şeyi de değiştirebilir.
Yukar ıdaki ayet ve hadislerden çıkarılacak sonuç şu olmaktadır. “Sadaka, dua, yapılan iyilik ve sıla-i rahim olayları, Allah’ın izin ve takdiri ile C. Hakkın takdiri yani kişinin kaderini hatta ölüm kaderini bile değiştirebilir. Delillerimiz, yukarıdaki ayet ve hadislerimizdir.
KİŞİNİN NE TÜR EYLEM VE
İŞLEMLERİ KİŞİNİN TAKDİRİNE BIRAKILMIŞTIR ?
C.Allah, insanlar ın her hareketini, her türlü eylem ve işlemlerini kendi takdirine bağlamış değildir. İnsan üzerindeki Allah takdiri çok azdır. Her ne kadar ilmi ilahisiyle her şeyi bildiği için kişinin kendi iradesi ile yapacaklarını bile kişiye ait kader defterinde yazılı tutsa bile bu konularda asla müdahaleci değildir. Mesela kiminle evleneceği, neler yiyeceği, hangi mesleği seçeceği, hangi bankaya para yatıracağı gibi benzeri takdirler, olayı yaratan ve kişinin C.Allah’ın telkin ve ilhamları vardır.Bütün bunları kişinin önüne getiren, kayıt altında tutan C.Hak olmasına rağmen, bunlardan herhangi birisini seçme hakkı insan iradesine bırakılmıştır. Karşılaşılan bu tür eylem ve işlemlerin yapılıp yapılmaması tamamen kişinin takdirine bırakılmıştır. İnsanlar ancak bu tür davranışların yapılıp yapılmamasında özgürdür Bu tür takdirlerde, Allah’ın müdahalesi söz konusu değildir. Mesela kişi, “Allah bana şu bankaya para yatır dediği için o bankaya para yatırdım” diyebilir mi? Derse gülünç bir duruma düşmez mi? Öyleyse C.Allah, insanların her şeyini kendi katından takdir etmiş değildir. Kişiye bir irade gücü vermiştir. Kişi, Allah’ın verdiği o irade gücü ile fiiliyatını kendisi takdir edecektir. Burada Allah’ın takdiri, irade gücü vermesidir.
Bu konularda Kuran’da, ayd ınlatıcı ayetler vardır. Mesela Şems Suresi 8. ayetinde, “Hayır ve şerri öğrenip de, insana ikisi arasında seçme iradesini veren Allah’tır” ifadesi bunun apaçık bir delilidir. Bu ayetten , hayır ve şer durumlarını ortaya çıkaranın Allah olduğu ama bunlardan birisini seçenin de insan olduğu anlamı çıkmaktadır. Böyle olunca Allah’ın, insanın her eylem ve işlemine karışmadığı, işi yapanın, karar verenin kişi olduğu çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Diğer bir ayette de “Herkesin kazandığı iyilik kendi lehine, işlediği fenalık kendi aleyhinedir.” (Bakara-286) buyrularak kişinin iyilik ve kötülüğü kazanmasının kendi elinde olduğu ve kader hanelerinde de bunların yazılı olacağı bildirilmektedir.
ALLAH, İNSANLARI EYLEM
VE İŞLEMLERİNDE NİÇİN ÖZGÜR BIRAKMIŞTIR ?
Kuran’dan anlad ığımıza göre C.Allah insanlar, davranışlarında, kendi takdirleri ile baş başa bırakmıştır. Tabi ki bunun önemli sebepleri vardır. C.Allah’ın takdiri ile ilgili olan annemiz, babamız kim olacak, hangi şehirde yaşayacağız ne zaman öleceğiz, nasıl öleceğiz. Yarın ne ile karşılaşacağız, kıyamet ne zaman kopacak gibi bizim irademiz dışında kalan her türlü eylem ve işlemler tamamen İnsanlara bırakılmıştır. Şura Suresi 30. ayetin de (Size isabet eden sıkıntı ve musibetler kendi elinizle yaptığınız (yanlışlar) yüzündendir.) buyrulması bunu göstermektedir.
Gerçi bu tür işlerde de C.Allah’ın ilham ve telkini de vardır. Ama O, doğruyu gösterir ve tercihi yine de kişiye bırakır. Bunlar da nelerdir, yukarıda saydıklarımız dışında kalan her türlü işlerdir. Kiminle evleneceğimiz, hangi işi tutacağımız, kaç çocuk yapacağımız, kimi arkadaş seçeceğimiz gibi benzeri her türlü eylem ve işlemler tamamı ile insana bırakılan işlerdendir. İnsanlar kendi iradelerine bırakılan bu işlerde dilerse yapar, dilerse yapmaz. O bakımdan Allah katında sorumlu tutulmaktadır. Bu durum insanların dünyaya imtihan için gönderildiğini de gösterir. Bir ilahi mizandan geçirilecek olmamızın sebebi de budur.
Kuran’da, “Sizi yaratmamızın, işitir ve görür kılmamızın sebebi, hanginizin daha iyi çalışıp çalışmadığını görmek ve imtihan etmek içindir.” “Size isabet eden sıkıntı ve musibetler kendi elinizle yaptığınız (yanlış işler) yüzündendir.” ( Şura-30) “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim kötü bir iş yaparsa, kendi aleyhinedir.” (Fussilet-46) buyrulması, dünyaya imtihan için gönderildiğimizi, çalışıp çabalarsak kazanabileceğimizi, yaptığımız iyi ve kötü işlerden de sorumlu tutulacağımızı anlatılmaktadır. Kur’an-ı Kerime göre dünyada önümüze gelen her işin kendi takdirimize bırakıldığını göstermektedir.
Takdir, tedbir, kaza kader konular ı tarih boyunca incelenip gelen konulardır. Bunlardan en meşhuru, cebriye ve mutezile mezhepleridir. Bunlar dışında bir de Ehl-i Sünnet mezheplerinin görüşleri vardır. Konuyla ilgili olarak mukayese imkanı bulmamız için bu iki mezheplerin görüşlerini birer ikişer cümle ile anlatmakta fayda görüyoruz.
TAKDİR-TEDBİR KONULARINDA
FARKLI GÖRÜŞ İÇİNDE OLAN MEZHEPLER
Bu konuyu inceledi ğimiz de üç ayrı mezhebin farklı görüşlerde olduğunu görürüz. Cebriye mezhebini kuran İslam alimleri, Kuran’ı incelemişler ve takdir konusunda kişinin hiçbir iradesi olamayacağı, her türlü eylem ve işleminin tamamen Allah’ın takdirine bağlı olduğu görüşüne varmışlardır. Yani bu görüş sahipleri, kişinin iradesine hiç yer vermemişlerdir. Mutezile Mezhebi ise, Allah’ın insanı yaratmasından ve ona akıl fikir, düşünme, irade, beden el, kol gibi nimetleri vermesinden sonra insanın hiçbir eylem ve işlemine karışmadığına karar vermişlerdir.Mutezilelere göre, insanın her türlü eylem ve işlemi tamamen, Allah’ın kişiye verdiği (Akıl, fikir, düşünme, beden, göz, kulak gibi) nimetlerle kişi tarafından yapılan eylem ve işlemlerdir. C. Hak kişinin yaptığı, yapacağı işlere asla karışmaz. Öyle olmasaydı, kişi sorumlu tutulmazdı fikrine varmışlardır. Demek ki Cebriyeciler her türlü eylem ve işlemin Allah tarafından takdir edildiğini söylerken Mutezileciler Allah’ın, insanın hiçbir eylem ve işlemine karışmadığı, her şeyi yapanın tamamen insan olduğunu savunmuşlardır.
Bu iki mezhebe karşılık Ehl-i sünnet mezhepleri ise (Hanefi, Hanbeli, Maliki, Şafi) insan yaşamındaki bazı, temel sayılan eylem ve işlemlerde C. Hakkın takdirinin olduğunu, ama takdir hakkını kullananın da insan olduğunu kabul etmişlerdir. Mesela kişinin önüne çıkan hayır ve şerrin, iyi ve kötülüklerin yaratıcının Allah olduğunu ama önüne çıkan bu olaylardan birisini seçenin de insan olduğunu savunmuşlardır. Bir de savundukları, C.Hakkın, insanlara telkin ve ilham yolu ile de yönlendirme yaptığını ama bu yönlendirme de dahi kişiyi seçme ve yapmada zorunlu tutmadığını, hayırlı olan hakkında bilgi verdiğini, bütün bunlara rağmen karar verenin yine insan olduğunu savunmuşlardır. Yani Ehl-i Sünnet mezhepleri takdir konusunda, Cebriye ve Mutezile Mezheplerine göre orta bir yol tutarak hem Allah’ın takdirine hem de insanın iradesine yer vermişlerdir.
KURAN’DA VE HADİSLERDE TAKDİR VE TEDBİR KONUSUNDA
VERİLEN ÖRNEKLERDEN BAZILARI
Kur'an- ı Kerim, sürekli olarak inanları tedbirli olmaya, tedbir almaya çağırır. Bu konularda tutulacak doğru yolun tedbir almak olduğunu peygamberlerden verdiği örneklerle, Kuran’daki anlatılan kıssalarla duyurmaya çalışır. Ama tedbir almayı sadece bir konuda değil, insan hayatındaki her konuya yayar. Bulutlu havada sokağa şemsiye alarak çıkmaktan tutun da, savaşa katılan askerin vurulmaması için alacağı tedbirlere kadar her şeye yayar. Nisa Suresi 71. ve 102. ayetlerinde bunun bir örneğini görüyoruz. “Ey Müminler! Hiçbir ilinide ihtiyatı asla elden bırakmayın.” (Nisa-102) buyuran C.Allah Nisa Suresi 71. ayetinde de “Ey İman edenler! Düşmana karşı her türlü savunmanızı yaptıktan sonra küçük birlikler halinde veya topluca savaşa gidin. (Nisa-71) buyurarak insanların her konuda tedbir almasını iste.
Ayetlerden anl ıyoruz ki tedbirli olmak Allah’ın bir emridir. Kişi konuşacağı kelime ve cümlelerle, yapacağı eylem ve işlemlere varıncaya kadar her konuda tedbirli olmak zorundadır.
Tedbir konusu ile ilgili olarak peygamberimizin de hadisleri vard ır. Bunlardan Hz. Enes ‘in rivayet ettiği bir Hadis’de şöyle bir olayın yaşandığını ve peygamberimizin de o olayın müsebbibi olan sahabeyi tedbirli olmaya davet ettiğini görüyoruz. Hz. Enes’in naklettiğine göre, bir gün sahâbelerden biri peygamberimize bir konuda bilgi almak için geliyor. Gelen sahabeye Peygamberimiz, “Uzak bir yerden mi geldiğini, kendisine nasıl ulaştığın” soruyor. Sahabe de , (Deveyle geldim deveyi de sokağa saldım. Ben Allah’ın Resulü ile görüşmeye geldim. Bu sebeple de Allah’a güvenerek bir şey olmayacağını düşündüğüm için devemi sokağa salıverdim ) diyor. Bu cevabı alan peygamberimiz, “Hemen çıkın devenizi bahçe girişindeki ağaçlardan birisine bağlayın. Bana ondan sonra gelin” buyuruyor ve deve için de olsa “Tedbir alınmasını, devenin bağlanmasından sonra tevekkül edilmesini istiyor."
Mevlana’n ın da tedbir ile ilgili bir sözü var. Mesnevideki bu sözünde Mevlana, “Ey Dikkatli ve itinalı olmak isteyen kişi, köpeğin önüne bir lokma ekmek atacak olsak köpek önce onu burnu ile koklar ve ondan sonra yer. İnsanlar da tedbirli olmak için önündeki her şeyi aklı ile koklayarak karar vermelidir.” diyerek tedbirin insan hayatının vazgeçilmezi olması gerektiğine işaret eder.
TEDBİR ALMA ALLAH’IN BİR EMRİDİR
E ğer doğru olanı düşünecek olursak öncelikle söyleyeceğimiz, her konuda tedbirli olmamız gerekti-
ğidir. Tedbirli olma Allah’ın bir emridir. Bunu Kur'an-ı Kerim'den anlıyoruz. Nisa Suresi 71. ve 102. ayetlerinde “Ey Müminler! Hiçbir işinizde ihtiyatı elden bırakmayın.” (Nisa-102) buyuran C.Allah’ın Nisa Suresi 71. ayetinde de, her konuda olduğu gibi savaşlarda bile tedbirli olunmasını istemesi bundandır . “Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma tedbirinizi aldıktan sonra küçük birlikler halinde veya topluca savaşa gidin.” (Nisa-71)
Peygamberimizin de tavsiyeleri bu yöndedir. Hz. Enes’ten nakledilen bir hadis, bunu anlatmaya yeter de artar da. Peygamberimize, bir konuda bilgi almak için gelen bir Arap bedevi yolcunun devesini soka ğa bırakarak yanına geldiğini öğrenmesi üzerine peygamberimiz, Arap bedeviyi devesinin kaybolmaması için bir yere sıkıca bağlayarak tedbirini aldıktan sonra kendisine gelmesi için geri gönderdiği bütün İslami kayıtlarda geçer.
Mevlana’n ın da tedbir ile ilgili bir sözü vardır.. Mesnevi'deki bu sözünde Mevlana, “Ey Dikkatli ve itinalı olmak isteyen kişi, köpeğin önüne bir lokma ekmek atacak olsak, köpek önce onu burnu ile koklar ve ondan sonra yer. İnsanlar da tedbirli olmak için önündeki her şeyi aklı ile koklayarak karar vermelidir” diyerek tedbirin insan hayatının vazgeçilmezi olması gerektiğine işaret eder.
Bu ayet ve hadislerden biz tedbirli olmak zorunda oldu ğumuzu, tedbir almanın bir Allah emri olduğunu anlıyoruz. Öyleyse tedbiri hiçbir zaman elden bırakmayacağız. Çünkü, o anda, takdir edilenin ne olduğunu, başımıza nelerin gelebileceğini bilemeyiz. Yarın ne olacağını, ne ile karşılaşacağımızı asla bilemeyiz. O bakımdan her halükârda tedbirimizi almak zorundayız.
TEVEKKÜL NEDİR? HER ŞEYE TEVEKKÜL ETMEK DOĞRU OLUR MU?
Tevekkül, her türlü tedbirin al ınmasından sonra Allah'a güvenerek, inanarak yapılacak işin O’na bırakılması halidir. Demek ki tevekkül etmek için, önce biz, bize düşen tedbiri gerektiği gibi, gerektiği kadar ve gücümüz ölçüsünde alacağız. Bu bize iletilen bir Allah emridir. Tabi ki yapmamız gereken bir görevimizdir. Önce biz tedbirimizi alarak görevimizi yapacağız. Sonra da t akdiri Allah’a bırakacağız. Bir örnekle anlatmaya çalışalım.
Ailecek annemize babam ıza sıla-i rahimde bulunmak için kendi arabamızla yola çıkacağımızı düşünelim. Önce kişisel hazırlıklarımızı yapacağız. Sonra, arabamızı servislerde elden ge0çirteceğiz. Yağına suyuna, frenine varıncaya kadar her türlü kontrol ve onarımını yaptıracağız. Ondan sonra da Allah’a güvenerek, O’na inanarak yola çıkacağız. İşte her türlü tedbiri aldıktan sonra Allah’a güvenerek yola çıkma Tevekkül demektir. İşi Allah’a havale etmek, Allah’a güvenerek yola çıkmak demektir. Daha başka bir ifade ile kötü bir olayla karşılaşmamak için Allah’ı vekil tayin etmek demektir. Tabi tedbir ne kadar iyi olursa, sonuç da o derece iyi olacaktır. Tedbir bizden, takdir Allah’tandır denilmesinin sebebi de budur.
İnsanlar, takdirin dışına çıkabilir mi?
E ğer Allah-ü Teâla, insanlarla ilgili bir konuda olmasını istediği şekilde bir takdirde bulunmuşsa bunun değişmesine imkan ve ihtimal yoktur. O tecelli edecek ve kişi onu yaşayacaktır. Biz bu tür bir takdire Kazay-ı Mübrem diyoruz. Ama eğer bir şarta bağlı takdir ise ve kişiler de o şartı yerine getirmişse, kişiler bu tür takdirlerin dışına çıkabilirler. Bu tür takdirlere Kaza-i Muallak ismi verilir.
Kuran ve hadislerde verilen bilgilere göre takdirin veya kaderin tecellisi olarak görülen kazan ın iki şekilde tecelli edeceği anlaşılmaktadır. 1) Kazayı Muallak, 2) Kazayı mübrem olmak üzere. Kazayı Muallak, bir şarta bağlı olan değişebilecek kazadır. Kazayı mübrem ise, değişmeyecek olan kazalardır. Kaf Suresi 29. ayetinde “Sözümüz değiştirilmez” buyrulması, kazayı mübrem için söylenmiş bir Allah sözüdür. Rad Suresi 39.Ayetindeki “Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit bırakır. Bu, O’nun takdirindedir.” (Rad-39) sözü de kazayı Muallak için söylenmiş bir sözdür.
Demek ki Kuran’a göre de takdirin, başka deyişle kaderin iki şekli bulunmaktadır. Birisi mutlak gerçekleşecek takdirdir. Diğeri de kişinin dua, sadaka, iyilik, Sıla-i Rahim gibi Allah’ı hoşnut edecek eylem ve işlemlerde bulunarak takdirin dışına çıkabilmesi halidir.
AYET
“Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan kıyamet günü gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın.” (Bakara-254)
HAD İS
Kim mal ının zekatını sevap umarak verirse, ona sevap verilir. Kim de zekatını vermezse, biz zekatı ve malın yarısını (cezalı olarak, zorla) alırız. Bu, Rabbimizin kesin kararlarından biridir. (Müslim)
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.