Yüze takılan sayısızca maskelerin cirit attığı bir dönemdeyiz. Düşüncenin değersizleştirildiği dönemlerdeyiz.
Çoğunluğu oluşturan kişiler hayatımızda maalesef ki maske üzerine maske takmakta.
Her kılıfa girmekte. Hatta üstü üste taktıkları maskeleri unutup her ortama uyarlamaya çalışmaktalar. O üst üste geçmiş maskeleri tek tek çıkartabildiklerinde ve kendilerinin de ne olduğunu, görebildiklerinde kendilerini tamamlayacaklar. Dönem bu dönem.
***
Erdem güç ve para merkezli oldu. İşte bu dönemlerdeyiz. Maddiyat ile kuşatılan ve bu maddiyat yüzünden rağbet görenlerin dönemindeyiz. Kısaca erdemler değişti.
Bu erdem öğrenilmiş bencillik midir? Nedir? Yüksek egoların oluşturduğu bir toplumsal yapıda, bir sürü eğlenceli oyunlar ile bir sürü akıl almaz şatafatlı hayat düzeni ile istenilen oyunları sürdürüyoruz. Bu oyunları oynamayı reddeden her canlı zaman içinde sosyal yapıyla ilişkilerini zedeler ve günü gelir koparır.
***
Kabullenmelerimiz var bizim. Ve bizim kabullerimizin getirdiği kavramlarımız var.
Kavramsal kaoslarımız var.
Modern hayatın bize kattığı kurnazlıklarımız çok. Putlaştırılmış değerlerimiz çok.
İyi yaşamaya, birde iyi olmaya çalışıyoruz. "Her şeye rağmen" yaşamaya çalışıyoruz ya takdire şayan vallahi.
Perdelerimiz var bizim. Ve gözlerimiz bu dönemde kendine perde çekiyor ve hatta gözlerimizin önüne perde çekiliyor. İşte böyle bir dönemdeyiz.
Sürekli alevlenen hırslar var. Emperyalizmin körüklediği insanın hırsları.
Bilinçsizleştiriyor. İçine düşürüyor ve cazibesi ile seni kendine esir ediyor. İnsan bu işlevsizlikte ne yapabilir? Kendini ne kadar suçlamalıdır ki çözümü bulsun? İnsanın kapılmasını sağlıyor. Bu dönem işte o dönem.
***
Ancak kapılmayın ve unutmayın. Doğru olduğuna inandığınızı yapın. İncinseniz de İnandığınızı yapın ve öyle yaşayın. Sesiniz sizsiniz. Deneyiminiz sizsiniz.
Damlasınız denide belki ama aslında denizsiniz.
Aklınızla her köşeye aynasınız. Dünyanın küçük bir köşesinde yaşıyorsunuz ama dünyasınız.
Fikirleriniz tek. Özelsiniz. İnsanı insan yapan temel ile özelsiniz. İşte bunu unutmayın.
***
Olgun insan dediğimiz insan türü azaldı.
Sevgiyi kaybedenler, yaşam hazzını yitirenler vicdan gerçeği ile dürüstlük ile yol alamayanlar için erdem kelimelerde kaldı.
Dürüstlük, teoride kaldı. Uygulamada insan şov döneminde.
***
Dönem öyle bir dönemki, kötü amaçlar ağırlıkta. Bir kez vazgeçtikleri vicdan sızlamasından, dürüstlükten binlerce kez de vazgeçilir. İnsandan beklediği vicdandır ama pek az kişinin de hazmedebildiğidir.
"Vicdanım" var diyen nerede?
Bu kapıyı bir kez açınca orada kimler var ve kimlerin hangi amaçları var? Görün...
Dip not;
Kâbuslarımız...
Pandeminin ardından sağlık alanında karşımız çıkacak onca birikmiş kâbuslar beklemede.
Aslında artıyorlar. Sinsice beklemede değiller. Sadece odağımız pandemi olduğundan, aşı olduğundan gizi durumdalar.
Ancak hatırlamamızda fayda var çünkü enkaz olarak bırakılan bu kâbuslar geriden geriden bizi izliyorlar ve hızla da büyüyüp karşımıza geçecekler.
Öncelikle çok hızlı artan insülin direnci kâbusumuz...
Tabi ki direncin ardından en büyük tehlike olan diyabet kâbusumuz... Diyabete eşlik eden ve aslında diyabeti tetikleyen beslenmede hızla yükselen şeker-karbonhidrat patlaması da kâbusumuz...
Toksinli gıdalar kâbusumuz...
Paketlenmiş gıdalar hepten kâbusumuz...
Pandemi sebebiyle artışa geçen metabolik sendrom kâbusumuz...
Bunlar beslenme çerçevesinde ele aldıklarımız. Bir de çevre kirliliği kâbusumuz var daha da içler acısı.
Yüzlerce hastalığı tetikleyen bu düzen büyük artışta. İklim değişikliği kendisine eşlik ediyor.
Son yıllarda dünya da ve ülkemizde yeni hastalıkların ortaya çıkmasının yarı sebebi çevre kirlikleri, diğer yarısı ise beslenme düzeni.
Kısaca hasta bir toplum yaratılıyor… Ancak unutmayalım ki biz bunlarla tek tek mücadele edemeyiz. Endüstriyel yemek sektöründen, endüstriyel tıptan nemalananlar ile ilaç şirketleriyle, sağlık pazarlamacıları ile mücadele edemeyiz. Kökenlerine inmek şart.
Daha sonra tek tek mücadele durumunda bireysellikte yapacağımız çok şey var. Ama çok şey...
Bu nedenle tüm yaşam sürdürülebilir bir beslenme anlayışı yapabilir miyiz?
Yapabiliriz. Hayal mi? Değil. Ancak kabul etmek lazım ki zor.
Mutlu kalın...
Fıkra;
Doğu Karadeniz deki yayla şenliklerine katılan Ankaralı bir yurttaş, oluşturulan geniş horon halkasının yarattığı neşeli ortamda kendini tutamaz, Temel’i koluna ilişip horona girer.
Ankaralı horon oynamayı bilmediği için daha ilk hareketinde uyumu bozduğunu gören Temel sabredemez ve kolundaki konuğunu uyarır:
– Ula hemşerum, sen bu horoni bozaysın, çık dışarı…
Günün sözü;
‘‘Dünya bütün insanları besleyecek kadar gıdaya sahiptir. Ama insanların ihtirasını besleyecek gıdadan yoksundur.’’ Mahatma GANDİ
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.