Değerli okuyucularım, İnşallah yarın ilk orucumuzu tutmaya başlayacağız.Ama ondan önce bütün Dünyayı sardığı gibi ülkemizi de saran Koronavirüs mikrobunun son durumuna bir bakalım.
Değerli okuyucularım, İnşallah yarın ilk orucumuzu tutmaya başlayacağız.Ama ondan önce bütün Dünyayı sardığı gibi ülkemizi de saran Koronavirüs mikrobunun son durumuna bir bakalım. Göründü ğü kadarı ile yayılması ve tehlikesi hâlen sürüyor.Anlaşılan daha bir zamanlar dikkat etmemiz gerekecek.İnşallah vatandaşlar olarak göstereceğimiz olağanüstü dikkatimiz ve dualarımız ile bir daha bizleri rahatsız edemeyecek duruma gelmesini sağlarız.
Değerli okuyucularımıza bu satırlarımız ile Gazeteyenigün olarak tekrar hatırlatmakta fayda görüyoruz.Koronavirüs konusu, ciddiyetini koruyor.Asla hafife alınacak bir durumda değil.Bu sebeple Bütün okuyucularımızı dikkatli ve tedbirli olmaya davet ediyoruz.
KORONAVİRÜS VE TEDBİR KONUSUNDA KURAN’DA GEÇENLER
Kuran’da C. Allah Şems Suresi 8.Ayetinde, “Biz size,iyi ve kötü olan şeyleri gösterip öğretiyoruz.Artık siz de ikisi arasında seçme iradenizi kullanın.”(Şems-8)buyurması ile, bize iyi ile kötüyü ayırt etme gücünü verdiğini, artık İnsanların da verilen bu güçle kötülüklerden kaçmasının gerektiğini anlatıyor. Yine C. Hak Şura Suresi 30.Ayetin de “Size isabet eden sıkıntı ve musibetler, kendi elinizle yaptığınız(Yanlışlar)yüzündendir.”buyrarak,her şeyin kişinin kendisinin yaptığı yanlışlar sebebiyle başına geldiğini anlatmaktadır.Öyleyse bir kötülük olan Koronavirüs mkrobundan korunmada hata yapmaktan kaçacağız.Yani tedbirli olacağız. C.Allah’ın isteği de budur.Nisa Suresinde Allah Teâla,“Ey Müminler! Hiçbir işinizde tedbiri elden bırakmayınız.”(Nisa-120) emri ile bunu istemektedir.
Konunun uzmanları, tedbirlerin nasıl alınacağını yükses sesle duyurmaya devam ediyorlar.Bize düşen tebirli olmaktır. İsra Suresi 13.Ayetinde “Biz her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık” (Isra-13) buyuran C. Allah, kişinin biraz da kendi kaderini kendisinin tayin edebileceğini bildirmektedir. “Allah’tan geldi ne yapayım onun için hastalandım” şeklinde bir düşünce,bir tavır doğru olamaz.Tedbir almak bir Allah emridir.Bunu hiç unutmamalıyız.
Tabi ki dualarımızı yapacağız.Ama C.Allah yolu göstermiş ve gerekli uyarısını yapmıştır.Sen üzerine düşeni yapmazsan C.Allah ne yapsın. Eli var da seni oraya gitme,şuraya git, ya da öyle yapma şöyle yap diye kolumuzdan tutarak bizi kötüden çevirecek değildir.Akıl, fikr vermiş,yolu da göstermiş.Bundan sonrası kişiye kalıyor. Özet olarak dersek, bütün okuyucularımızı, herkesi ve hepimizi tedbirli olmaya davet ediyoruz.
Mevlana’nın da tedbir ile ilgili bir sözü var.Mesnevideki bu sözünde Mevlana, “Ey Dikkatli ve itinalı olmak isteyen kişi,Köpeğin önüne bir lokma ekmek atacak olsak köpek, önce onu burnu ile koklar ve ondan sonra yer.İnsanlar da tedbirli olmak için önündeki her şeyi aklı ile koklayarak karar vermelidir” diyerek tedbirin insan hayatının vaz geçilmezi olması gerektiğine işaret eder.
BUGÜN HEM RAMAZAN AYINA HEM DE 23 NİSAN EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMINA KAVUŞTUK
Ve böylece bir Ramazan Ayına daha kavuşmuş olacağız. Bizleri sıhhat ve afiyet içinde, böylesine af ve mağfiret dolu Ramazan ayı gibi kutsal bir aya tekrar bir kere daha ulaştıran C. Allah’a ne kadar şükretsek, ne kadar hamd ve senada bulunsak yine de azdır.
Bugün aynı zamanda Türkiye Cumhuryeti’nin resmi bayramlarından biri olan “23 Nisan egemenlik ve çocuk bayramıdır.” Atatürk ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyetini kurduktan sonra 1920 yılının 23 Nisan günü,Türk Milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisinin açıldığı ve Türk Milletinin egemenliğini ilan ettiği bir gündür.Onun için 23 nisan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir yer tutar..Bu önemli günü Atatürk, Türk çocuklarına bayram olarak armağan etmiştir.Onun için 1924 tarihinden beri 23 Nisan egemenlik ve çocuk bayramı kutlanıp gelmektedir. Ve inşallah kıyamete kadar da Yüce Türk Ulusunun Resmi bayramı olmaya devam edecektir.Biz de buradan Yenigün gazetesi olarak 23 nisan ulusal egemenlk ve çocuk bayramını kutluyoruz.Böylece bizler bugün,iki sevinci birden yaşıyoruz. 23.Nisan egemenlk ve çocuk bayramını kutluyoruz.Aynı zamanda,Ramazan Ayına da kavuşmuş oluyoruz. C. Hak değerli okuyucularımızla birlikte hepimize,böyle nice Egemenlk ve Çocuk bayramlarını kutlamayı nice Ramazan Aylarına kavuşmayı nasip etsin.
Değerli okuyucularım, Ramazan ayının ilk orucunu inşallah yarından itibaren tutmaya başlayacağız. Ama teravilerimiz bu akşamdan itibaren başlayacak. Ancak,Koronavirüs tehlikesi nedeni ile teravilerimizi Camilerimizde toplu halde kılamayacağız.Evlerimizde kılacağız. Kişi isterse Teravi namazını tek başına yalnız kılabileceği gibi eş veçocuklarıyle birlikte aile halinde cemaat olarak da kılabilecektir.Bizler de o yolu terih edeceğiz inşallah.Diyanetin bidirisi de bu yöndedir.
Tabi ki Sahura da bu akşamdan itibaren kalkılacak. Ve böylece yine Mübarek Ramazan Ayını ve bu mübarek ayın en büyük ibadeti olan oruç ibadetini başlatmış olacağız. Bu vesile ile bütün okuyucularımızın, bütün Müslüman kardeşlerimizin mübarek Ramazan ayını Yenigün gazetesi olarak tekraren kutluyoruz. Ve bu Mübarek ayın hepimize hayırlar getirmesini C. Allah’tan niyaz ediyoruz.
Allah nasip ederse, Ramazan boyu sizlerle beraber olacağız. Ramazan’ın ilk günlerinde elbette ki Ramazan Ayının fazileti, bu ayda tutacağımız orucun bizlere kazandıracağı, orucu kimlerin tutup kimlerin tutmayacağı konularını ele alacağız. İlerleyen günlerimizde de, bu ay nazil olmaya başlayan kitabımız Kuran-i Kerim hakkında bazı bilgileri aktarmaya çalışacağız. Müslümanlar olarak bizlerin, İslâmiyet gibi yüce bir din ile müşerref olmamıza vesile olan sevgili Peygamberimizi de yine bu ay içinde,Kuran-i Kerime dayanarak tanımaya ve tanıtmaya çalışacağız. İnceleyeceğimiz, üzerinde duracağımız konuların, Kuran’i Kerime ve sahih olan Hadislere dayandırılmasına da özenle dikkat edeceğiz. Yani anlatılacak konular ve verilmeye çalışılacak bilgiler, tamamen kitabımıza ve onda geçen Ayetlerle, sahih Hadis’lere dayanacaktır.
RAMAZAN AYI NİÇİN ON BİR AYIN SULTANI SAYILIR?
Bütün Müslümanlarca da kabul edildiği gibi, Ramazan Ayı çok kutsal ve çok mübarek bir aydır. O nedenle de on bir ayın sultanı ismini almıştır. Onun kutsiyeti ve önemi Ayet ve Hadislerle sabittir. Mümin kişi, Ramazan Ayını, Ayet ve Hadislere bakarak, bir arınma, bir sevinme ve Allah’a daha yakın olabilme ayı olarak görür. Ve Peygamberimizin şu Hadisini de bu görüşünün bir delili sayar: “Ramazan Ayı, öncesi Rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır.” (Müslim, Buhari). Mümin kişi Ramazan Ayını, Teravisi ile, sahuru ile, Oruç ibadeti ile bir şenlik bir arınma, bir Allah’a yakın olabilme ayı olarak görür. Bu sebeple de Ramazan Ayını sever ve yaklaştıkça da onun heyecanını duymaya başlar.
Bu Mübarek aydan alabilecekleri feyzin, bereketin en iyisini alabilmek için sevindirici ve zevkli bir gayretin içinde olur. Ramazan Ayında, bütün Müslümanların, az veya çok, küçük veya büyük ama mutlaka uhrevi bir hazırlığın içine girdiklerini görürüz.
Daha üç aylar girer girmez bu hazırlığın başladığını biliyoruz. Müslüman kardeşlerimiz, orucu nasıl tutacak, Eğer koranavirüs yasağı olmazsa,teravileri hangi camilerde kılacak, kimlerle cami câmi gezecek, iftarda ne yiyecek, Sahurda neler yapacak bütün bunların ve benzer düşüncelerin planlamasını yapmaya başlarlar. Yiyeceklerini içeceklerini, giyeceklerini o mübarek aya göre düzenler ve tanzim ederler. Daha bir kısa söylersek Ramazan Ayı, Müslümanın normal yaşamını, normal çalışma hayatını sürdürdüğü, ama diğer 11 aydan farklı olarak, orucunu tuttuğu, ibadetlerini yaptığı ve her türlü davranışını da Allah’ ın emir ve yasaklarına daha çok uydurmaya çalıştığı bir ibadet ayıdır.Onun için on bir ayın sultanı ismi verilmiştir.
Böyle yapmalarının, böyle düşünmelerinin önemli bir sebebi, Ramazan ayı, insanınyapacağı en
büyük ibadetlerinden birisi olan Oruç ibadetinin yapılacağı, Oruç ibadetinin ifa edileceği, Teravi gibi toplu şenlik havalarının tekrar canlanacağı, bir af ve mağfiret ayının gelecek olmasıdır. Allah’ın Rahmet ve Merhametinin en yüksek olduğu bir mübarek ay olmasındandır.
Derdi, sıkıntısı olanların, dertlerinin giderileceği, Allah’tan isteği olanların isteklerinin kabul edileceği, borçluların deva, hastaların şifa bulacağı, bela ve musibetlerden kurtulma imkânının olacağı bir Mübarek aya kavuşulacak olmasından ileri gelmektedir. C. Allah’ın vaadi budur. Onun için Müslüman, Ramazan ayını iple çeker. Ve her derdine de çare ayı olarak görür.
RAMAZAN AYINI DİĞER AYLARDAN FARKLI KILAN C.ALLAH’TIR.
C. Allah Ramazan Ayını, diğer aylara göre kutsiyet açısından, Allah’ın Rahmetinin, Merhametinin bolluğu açısından çok farklı kılmıştır. Sanki Allah Teâla Ramazan Ayını Müslümanlara büyük bir ihsan ve büyük bir nimet ayı olarak yaratmış ve onlara bu Mübarek Ayı bahşetmiştir. On bir ayın sultanı denilmesi boşuna değildir. Ramazan Ayının yaşantımızda ve dini hayatımızda çok önemli bir yeri olmasından, bu aya bazı önemli özelliklerin, bazı önemli güzelliklerin verilmesinden dolayı bu ay, On bir Ayın Sultanı adını almıştır. Hiçbir ayda olmayan kutsallık bu ayda yaratıldığı için, İnsanlığı kurtuluşa erdirecek olaylar bu ayda tecelli ettirildiği için bu ismi almıştır.
C. Allah tarafından Ramazan Ayına verilen pek çok önemli özellik yanın da şu üç önemli özelliğin:1)Kuran-i Kerimin bu ayda nazil olması, 2) İslâmiyet’in bu ayda doğması, 3) Peygamberimizin bu ayda peygamberlikle şereflendirilmesi gibi çok büyük özelliklerin verilmesi, hiçbir şey olmasa dahi bu ayın, on bir ayın sultanı olmasına yetecektir.
RAMAZAN AYINDA İNMEYE BAŞLAYAN KURAN YİRMİ ÜÇ YILDA TAMAMLANMIŞTIR
Kitabımız Kuran, Miladî takvime göre 610 yılında bir Ramazan Ayında ve bir Kadir gecesinde, Peygamberimizin de Hıra mağarasında olduğu bir sırada inmeye başlamıştır. İlk inen Ayet Alak Suresinin beş Ayetidir. Son inen Sure ise, Asr suresidir.
Bilindiği gibi Kuran-i Kerim, olduğu gibi toptan indirilen bir kitap değildir.İhtiyaca ve duruma göre Ayetler veya Sureler halinde inmeye başlayan Kuran, 23 yılda tamamlanmış olan bir kitaptır. İnen Ayetlerin hıfzı ve korunması da bu Ayetlerin bir taraftan vahiy kâtipleri tarafından geyik ve deve derilerine yazarak kayda alınması, bir taraftan da Ayet ve sureler indikçe onları ezberleyen hafızların yetiştirilmesi ile sağlanmıştır.
Nakledildiğine göre, Yemame savaşında yetmişin üzerinde hafız şehit olmuştu. Bu durum Kuran’ın korunması ile ilgili olarak o zamanki Müminleri telaşlandırınca, Hz. Ömer’in araya girmesi ile Ayetlerin korunmas için yeni tedbirler alınmıştı. Ve yine Rivayet edildiğine göre Zeyd b. Sabit’e, İnen Ayetler Suhuf hâline getirtildi. Bir taraftan da yeni yeni hafızlar yetiştirilmeye başlandı. Böylece Ayetlerin aynen varlığını sürdürmesi sağlanmıştır.
RAMAZAN AYINDA DUALAR GERİ ÇEVRİLMEZ.
Müslümanlar Ramazan Ayında, Allah’ın Rahmet ve Merhametinin sonsuz olduğunu bilirler. Bu sebeple de Ramazan Ayında af olmanın, bağışlanmanın yolunu ararlar. Bilerek veya bilmeyerek bir kusur, bir günah işlemişse, bundan kurtulma umudu yaratan, Ramazan ayın da Allah’a bol bol dua etmekle geçirmeye çalışırlar. Oruçlar, onun için tutulur. Teravilere onun için koşulur. İbadetler onun için yapılır. Müslümanlar Ramazan Ayının, af ve mağfiret ayı olması yanı sıra, aynı zamanda Dünya ile, yaşamla ilgili dileklerin, isteklerin de yerine getirileceği bir ay olduğuna da inanırlar. “Kulum bana dua ettiği vakit, dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde kullarım benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu(Kurtuluş yolunu) bulsunlar” (Bakara-186) buyuran C. Allah’ın bu vaadine sığınmak isterler. Âyet-i Kerime’den de anlıyoruz ki, Müslümanların Ramazan Ayını sabırsızlıkla beklemeleri boşuna değildir. Kurtuluşun, felaha ermenin yolunun, Hak yolundan geçtiğini bilir.
Bu bakımdan Mümin, Ramazan Ayına kavuşmayı hasretle bekler ve O aydan da nasibini almak ister.
RAMAZAN AYINI, ON BİR AYIN SULTANI HÂLİNE GETİREN ALLAHTIR.
Ramazan Ayı, İslâmiyet’in doğuş ayıdır. İslâm Dini gibi yüce bir dinin Allah Katından insanlığa müjdelendiği bir aydır. Bu mübarek ayda, Peygamberimiz, peygamberlikle şereflendirilmiştir, Kur’an bu ayda inmeye başlamıştır. Kadir Gecesi gibi bir af ve mağfiret gecesi, bu ayda halk edilmiştir. Diğer Semavi dinlerin kitapları da bu ayda indirilmiştir. Oruç gibi, insanı Allah’a yaklaştıracak bir ibadet, bu ayda farz kılınmıştır. Bir mübarek ayı düşününüz ki, içinde İslâmiyet gibi yüce bir dinin doğuşunu taşısın. Bir Ay düşününüz ki içinde, Hz. Muhammed’in peygamberlikle şereflendirilmesi gibi çok şerefli bir olay bulunsun. Bir ayı düşününüz ki içinde, insanlığa yol gösteren, insanlığa rehber olan Kuran gibi yüce bir kitabın inişi ona nasip olsun. Bunlar, her aya nasip olmayacak güzellikler, hayırlar ve bereketlerdir.
Allah-ü Âlem C. Allah da, bu kadar güzel ve şerefli bir ağırlığı ancak Ramazan Ayının çekebileceği hükmü ile bütün bunları Ramazan Ayına nasip etmiştir. Bu olanlar, elbette ki Ramazan Ayını on bir ayın sultanı hâline getirecektir, elbette ki Ramazan Ayını, Müslümanların en kutsal ayı hâline getirecektir. Ama şunun da unutulmaması lazımdır ki, Ramazan Ayına Sultanlığı esas veren C. Allah’tır. Takdir şüphesiz ki onundur Ve elbette ki bunun da bir hikmeti vardır.
RAMAZANA KAVUŞAN BİR MÜSLÜMAN, ORUÇ İBADETİ İLE MÜKELLEFTİR:
Ramazan Ayına ulaşan bir Müslüman öncelikle, Allah’ın kendisini böyle mübarek bir af ve mağfiret ayına ulaştırdığı için O’na şükrederek işe başlamalıdır. Müteâkiben de, Bakara Suresi 185. Âyet’inde C Allah’ın emrettiği şekilde hareket ederek, “Sizden Ramazan ayını idrak edenler, onda oruç tutsun” (Bakara-185) emri gereği oruçlarını tutmalıdırlar. Çünkü Allah (cc) bu Ayet’i ile orucun tutulmasını emrediyor. Ancak Âyet’in devamında da, Oruç tutmayı emretmesini, insanlara bir zorluk çıkarmak için istemediğini, aksine oruç ibadetinin Müslümanlara hayır ve bereket getireceğini, kullarının, tutacakları oruç ile kendisine şükretmiş olacaklarını da bildiriyor.
Oruç ibadeti, Hicretin ikinci yılında farz olan bir ibadettir. Hicretin ikinci yılında nazil olan Bakara Suresi 183,184,185,186 ve 187.Âyetleriyle birlikte Namaz gibi Oruç da, İslâm’ın şartlarından biri olarak, ana bir şart ve ana bir kural olarak Müslümanların ibadetleri arasına girmiştir.
Değerli okuyucularım,İnşallah bu akşamdan itibaren teravilere de başlanacaktır. Yine bildiğiniz gibi ilk Sahurumuza kalkış da bugünün gecesinde olacaktır. Diyebiliriz ki, bugünden itibaren bir yönü ile Ramazan Ayı’nın geceleri,eğer koranavürüs yasağı gelmezse şenlenecek, Müslüman kardeşlerimiz camilerimizi tıka basa doldurmaya, iftar saatlerini toplu şenlik havasına döndürmeye bu geceden itibaren başlayacaklardır. Bunları yaşayan Müslümanlar da elbette ki her zamandan daha sevinçli, daha da mutlu olacaklardır.
Duaların, yapılan iyiliklerin, verilen sadakaların, fitre ve zekâtların kabul olacağı bildirilen bu ayda Müslümanlar, tabi ki sadece oruç tutmakla da yetinmeyecekler ve bu mübarek ayın faziletlerinden yararlanabilmek için, fakirleri sevindirecekler, Allah’ın verdiği sağlığın kefareti olarak da fitrelerini, zekâtlarını vereceklerdir. Elbette ki haramdan da kaçacaklardır.
RAMAZAN’DA MÜSLÜMANIN HEDEFİ,BU AYIN RAHMETİNDEN İSTİFADE ETMEK OLMALIDIR
Bilindiği gibi Ramazan ayı denilince hemen oruç akla gelir. Tabi ki bu düşünce doğrudur. Ancak böylesine mübarek bir af ve mağfiret Ayının, kendisini kurtaracak olan bu ayın, daha da güzel bir şekilde yaşanması, kişinin menfaatine olacaktır. Kişi bunu düşünür ve bilirse bundan fayda sağlayacak, o olacaktır.
Bilindiği gibi Kuran bu ayda nazil olmuştur. Bu sebeple diyebiliriz ki, bu ayın çok büyük özelliklerinden birisi de şüphesiz Kuran’ın bu ayda inmiş olmasıdır. O bakımdan Müminlerin bu ayda yapacakları önemli bir işin de, fırsat buldukça Kuran’ı okumaları olmalıdır.
Bütün bunların yanı sıra, Müslümanın bir şenliği olarak görülen Teravileri, dediğim gibi ancak koranavürüs yasağı olmazsa kaçırmamak, ibadet etmek, iyilik yapmak gibi Allah’ın rızasını kazandıran, kişiyi olgunlaştıran ve güzel ahlaklılığı tamamlayan bu hasletleri de yapısına katmaya, bu güzel alışkanlıkları da
kazanmaya çalışmalıdır.
PEK ÇOK SIKINTIDAN KURTULMAK İSTİYORSAK, BU AYDA C. ALLAH’I, ÇOK SIK BİR ŞEKİLDE ANMALIYIZ.
Değerli kardeşlerim İnsan denen varlık aslında çok aciz bir varlıktır. Yarın ne ile karşılaşacağını bilmez. Ne zaman ne olacağını bilmez ve bilemez. Araba çarpmasın diye caddeden kaldırıma çıkar. Ama kaldırımda çatıdan başına düşen kiremitle veya ne bileyim kontrolsüz gelen bir arabanın kaldırıma çıkması ve kişiye de orada çarpması ile ölebilir. Ne bileyim kaldırımda yürürken karşıdan gelen kişinin ruhsal bozukluk için de olduğunu bilemez Sebepsiz yere bıçaklandıktan sonra ancak öğrenebilir. Yani insanoğlu başına gelecek şeyleri bilmez, bilemez. Hazırlıksız olan bir insanı sıradan bir köpek bile öldürebilir.
Bunları düşününce önce kendi nefsime, sonra da Müslüman kardeşlerime, Kuran’a dayanarak âcizane bir tavsiyem olması gerekir diye düşünüyorum:
İnsan, İşlerinin, yaşamının eş ve çocukları ile birlikte iyi gitmesi, görünür görünmez kaza ve belalardan korunabilmesi için yatarken de, kalkarken de, sokağa çıkarken de, işine giderken de mutlak surette Allah’ı anmalı ve O’na sığınmalıdır. Peygamberimizin ifadesine göre, Allah’ı anmanın Allah’a sığınmanın en güzel yolu, Besmele çekmekten, Besmele okumaktan geçer. Çünkü Besmele de Allah’ın en büyük üç ismi ALLAH, RAHMAN ve RAHİM bir an da zikredilmektedir. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHÎM dediğimiz zaman, Allah’ın hem Allah, hem Rahman, hem de Rahim isimleri aynı anda anılmış olacak ve böylece Allah Teâla’nın “Dünyada ve Âhirette işlerinizin hayırlı olmasını sağlamak için, Rabbinizin adını anınız” emrine de uyulmuş olacaktır. Öyleyse dua ve ibadetlerimiz yanısıra en azından Besmele çekmeye,her işimize başlarken Besmele çekerek Allah’ın anmaya devam etmeliyiz.Besmele çeken bir Müslüman, “Allahım! Rahman ve Rahim olan senin adın ile işime başlıyorum. Yarab! Dünyada ve Âhirette her şeyimi hayırlı kıl.)” demektedir. Ve dolayısı ile de,C. Allah’ın koruyup kollaması, başlanılmak istenen işin de hayırlı kılınması istenilmektedir. Ancak Besmele çekerken dikkat edilmesi gereken bir şey vardır. O da şudur: Besmele ezbere çekilmeyecek, bilinçli çekilecek, hulusi kalple çekilecek. Çünkü Allah(cc) öyle istiyor. Bilinçli çekilmesi, insanın içindeki ilâhî gücün uyanmasına sebep olacaktır. İnsanı uyanık tutacak olan o, insanın özündeki Allah’a ait ilâhî güçtür. Bura da ki esas amaç, İnsanın içindeki o ilâhî gücün uyandırılmasıdır. O ilâhî gücün uyandırılarak kişinin uyanık kalmasının sağlanmasıdır.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazete Yenigün Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazete Yenigün hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazete Yenigün editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazete Yenigün değil haberi geçen ajanstır.